12.19.2006

Milliyetçiliğin Sistematikleştirilmesi-Talat Paşa ve Ziya Gökalp

Gökyüzü - 27 Nisan 2003
Berin Nadi’den yola çıktık, yakın dostları olan, Cumhuriyet’in kurucularından Zekeriya Sertel’in Sabiha Hanım’la nikahında şahit olan, tarihin önemli şahsiyeti Talat Paşa’yla devam delim. Talat Paşa, yukarıda değinilen bağlamda hem masonluğu hem de ilşkide olduğu çevreler açısından modernleşme/milliyetçilik sürecinde çok önemli sembollerden birisi.

3 Mart 1909’da İstanbul’da, Tokatlıyan Otel’de Mason Yüksek Şurası için bir toplantı yapılıyor. Toplantıya o anda 33. dereceye ulaşmış 12 mason katılıyor. Bu 12 kişi kıdem sırasına göre 1’den 12’ye kadar sıralanıyor. 1 Numara’daki kişinin adı Mehmet Talat Sai, o esnada İttihat ve Terakki Merkezi Umumisi Reisi ve milletvekili. Ondan önce de Alyans İsrael’de Türkçe öğretmenliği yapıyor. O zaman bu isimle tanınıyor ve daha sonra tarihe Talat Paşa olarak geçecektir. Bu toplantılardan sonra diğer bazı önemli tarihi şahsiyetlerin de (13. Isim olan İttihatçı Rahmi Bey gibi) 33. dereceye yükseltildiğini görüyoruz. ( )

Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar’a ait İnternet sitesinde, Meşhur Masonlar olarak gururla ilan edilenlerden birisi de Talat Paşa; aynen şöyle yazılmış : Talât Pasa (1874-1921) Sadriazam
Araştırmacı Suat Parlar, Yves Ternon’un "Ermeni Tabusu" kitabından alıntı yaparak bazı bağları irdeliyor : "Talat Paşa, İttihat Terakki’nin sivil kanadının lideridir. Bu örgüt ustası, İttihat Terakki’nin temel yapıtaşlarının oturtulması ve cumhuriyete kadar uzanan tarihsel süreçte devlete katkılarıyla önemli bir konumdadır. Edirne’de bulunduğu sıralarda musevilerle kurduğu ilişkiler ve bu ilşiklerin örgüte taşınması, ideolojik alan başta olma üzere İttihat Terakki’yi derinden etkilemiştir. Etkileri günümüze kadar uzanan, Türkiye-Museviler, siyonist örgütler, İsrail -Türkiye ilişkilerinin temelleri İttihatçıların bu güçlü adamının izlerini taşır. (…) Alyans Israilite Universelle’de Türkçe öğretmenliği yapan bu önemli devlet adamı sadrazamlığa kadar yükselmiştir." ( )

Alyans (Aliance, Aliyans ) Israilite Universelle’nin önemi pek bilinmez. Siyonizmin temelleri bu okullarda atılmıştır. Bu okullarda okuyanlara hitap eden, bu okullarda öğrenilen Fransızca nedeniyle, Dinç Bilgin’in babası İzmir’de Fransızca gazete çıkarmıştır. ( ) Aliya, Erez İsrael’e yani Nil’den Fırat’a kadar olan, vaadedilmiş Kenan ülkesi topraklarına göç demektir. Bu topraklara gelene "ole" yani yükseğe çıkmış deniyor. Çünkü, bu topraklarda yaşamak bir farz, dini bir vecibe. ( )

Talat Paşa hem mason hem de Bektaşi. Halifebaba Turgut Koca’nın geriye bıraktığı önemli belgeden bunu bir kez daha öğreniyoruz.Talat Paşa, Edirneli ancak hiç kuşkusuz Selanik ile çok yakın bağı var. Selanik’te kurulmuş ve bugün İstanbul’da devam eden, Selanik kökenli önemli bir okul olan Şişli Terakki’nin de bağlı olduğu Terakki Vakfı’nın sitesine girip mezunlara baktığımızda, 1998-1999 mezunları arasında Ziya Muzaffer kızı Busitan Senem TALATPAŞAOĞLU’na rastlarız.

***
Berin Nadi’nin çocukluğundan bahsederken zikrettiği Ahmet Ağaoğlu (Agayef)’dan bahsetmek gerekiyor. Tarih tünelinde hızla yol alıp, bağların sürekliliğini göstermek açısından gerekiyor, Kemal Derviş’e geleyim.Bugün bir başka eupatrid Kemal Derviş Eylül 2001 tarihinde Londra’da çocukluk arkadaşım dediği bir başka eupatrid Kemal Nebioğlu’nun evinde kalmıştı.

Ünlü Mocan Yalısı, Pembe Yalı’nın sahibi Şevket Mocan, ünlü bir sağcı, ünlü bir mason ve DP milletvekili Şevket Mocan’ın karısı Sara Hanım, Nazım Hikmet’in teyzesi. Şevket Mocan’ın çocukları Ayşe, Dündar Baştımar’la evleniyor, diğer çocuk Rüya da Samet Ağaoğlu’nun oğlu Mustafa Kemal Ağaoğlu’yla. Daha sonra da Rüya Hanım bir evlilik daha yapıyor İlhan Nebioğlu’yla evleniyor ve Londra’da oturuyorlar. Şevket Mocan’ın Nazım Hikmet’in teyzesi.olan Sara Hanım’la evlenmeden önceki eşi olan Nihal Hanım’ın babası eski milletvekili Ahmet Refik Uluçay; Nihal Hanım, Necmettin Sadak’ın da baldızı. Sedef Adası’nın eski sahibi Rüyap Şehsuvaroğlu, Şevket Mocan’ın kuzeni. Necmettin Sadak, eski Dışişleri Bakanı, mason ve Ali Naci Karacan’ın da ortağı, Akşam Gazetesi’nin eski sahibi. Şevket Mocan’ın çocuklarından Ayşe, Dündar Baştımar’la evleniyor. () (Şevket Mocan’ın babası Deli Remzi Paşa, annesi ise Ayşegül Mediha ve Ayşegül Mediha Hanım’ın babası da İngiliz Sait Paşa. İngiliz Mehmet Sait Paşaİngiltere’de okuduğu için İngiliz deniyor. Müşir, Vali, Rasathane Müdürü; Divanyolu 2. Ada’da gömülü. ( ) Şevket Mocan’ın baba dedesi de Fethi Ahmet Paşa, Pembe Yalı’yı yani Mocan Yalısı’nı da yaptıran o zaten ve ilk Viyana Sefiri. )

Türkçülüğüyle tanınan Ahmet Ağaoğlu’nun Demokrat Parti’nin ağır toplarından olan oğlu Samet Ağaoğlu da babası gibi mason. Samet Ağaoğlu, tıpkı Berin Nadi gibi ülkenin eupatrid olmanın göstergelerinden birisi olan Işık Lisesi mezunu. ( ) Dündar Baştımar, Sürmene doğumlu, bir başka çok önemli okul olan Şişli Terakki Lisesi 1937-1938 mezunu. (www.terakki.org.tr) Dündar Baştımar, TKP Genel Sekreteri Zeki Baştımar’ın amcasının oğlu. TBKP’den ve TİP’ten tanıdığımız Nihat Sargın’ın eşi Yıldız Hanım, Dündar Baştımar’ın kardeşi. Baştımar Kardeşler, Baştımar’ın komşu köyü olan Kastel Köyü’nün yetiştirdiği memleket "büyüğü" Banker Kastelli’nin yani Abidin Cevher Özden ile kardeş torunları. (Dündar Kılıç da Baştımar’ın ünlülerinden. Sürmene’nin diğer ünlü sol ismi Sevim Tarı Belli’dir.)

Samet Ağaoğlu’nun oğullarından Tektaş Ağaoğlu ise Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) kurucularından ve önemli isimlerinden birisi.

****

Yukarıda Doğan Avcıoğlu’ndan yaptığımız alıntı aklıma Munis Tekinalp ya da Tekin Alp olarak da bilinen, Siyonizm Kongresi’ne Selanik Delegesi olarak katılan gerçek ismiyle Moiz Kohen’i çağrıştırdı. Türk Milliyetçiliğinin en önemli savunucularından olan Moiz Kohen’e en yakın isimlerden birisi de Ziya Gökalp. Türk Milliyetçiliğinin ideologlarından olan Ziya Gökalp’e de, ideolojisi ve bağları dolayısıyla değinmeden geçmemiz mümkün değil.

Epistemolojinin temel sorunu bilgidir ve John Locke tarafından disiplinize edilirken de bugüne kadar da hep, bilginin kaynağı, doğruluğu ve sınırları olarak üç ana sorunsalla uğraşmıştır. Pozitivizmin çıkışı da, bilginin kaynağı olarak duyularımızı gösteren İngiliz felsefe disiplinidir (Hume, Mill, Spenver vd.). Duyumcular, tek bilgi kaynağı olarak deneylerimizi, bu deneylerde elde ettiğimizi duyumlarımızı gösterirler ve metodoloji olarak da tümevarımı kabul ederler. Pozitivizm de başta kurucusu Auguste Comte olarak, insanların ancak gözlenenebilen olayların, fenomenlerin, olguların bilgisine sahip olabileceğini, bilimin de ancak olguların değerlendirildiği bir alan olabileceğini söyler. Bu olgucu tutumun sonucu olarak, sosyal bilimlerin de tıpkı doğa bilimleri gibi, bilginin kaynağı olarak gördükleri verileri ele almak ve sosyal bilimleri de doğa bilimlerine benzer bir yaklaşımla incelenmesi gerektiği söylenmiştir. Son yazdığımız cümlenin tabii sonucu olarak da, sosyal bilimlerinin amacının olması gerektiğini söylemesi değil olanı açıklaması gerekir şeklinde bir yaklaşımı vardır. Pozitivizm, doğduğu coğrafyada elbette bir içsel düşünsel süreç, yaşanılan üretim ilişkileri/üretim araçlarının durumu gibi tarihin akışından doğarken, bu topraklara ise ithal edilmiştir. Auguste Comte "alemişul din"e davet için dönemin Paris ortaelçisi olan Mustafa Reşit Paşa’ya uzun bir mektup yazmış, "Tanrı’nın yerine ilmi ve beşeriyeti ikame eden yeni dinin peygamberi sıfatıyla Reşit Paşa’ya müracat ediyor ve ondan yeni bir hatla Doğu’da bu yeni dini yaymasını istiyordu." (1)

Tarihteki önemi bazen önüne gelen "Büyük" sıfatı kadar önemli olan, aynı zamanda çok da önemli bir mason Mustafa Reşit Paşa’nın koruyuculuğunda Paris’e giden Şinasi, Pozitivist düşünürlerle temasa geçiyor ve "M. Kaya Bilgegil’e göre "Şinasi Efendi değil naat yazmak hiçbir şiirinde Hz. Peygamberden bile bahsetmez." (2)

Modernleşmenin siyasal ve ideolojik alanda ilk sistematik uygulamaları baktığımızda Tanzimat’la karşılaşırız. Mustafa Reşit Paşa’nın şahsında, pozitvizm ile modernleşme arasında bire bir örtüşme görüyoruz; bu da modernleşmenin doğası gereği hele de ithal olunca doğal. Modernleştiriciler aynı zamanda, ilk pozitivistler olarak da karşımıza çıkıyor.

Pozitivizmin kurumsal olarak baş tacı edildiği, yeni din olarak hayata sokulduğu oluşum ise İttihat ve Terakki olmuştur. A. Comte tarafından vazedilen "ordre et progrés" yani Nizam ve Terakki, İttihat ve Terakki için önerilen ilk isimlerdendir; nizam sözcüğü yerine dönemin şiarı olan ittihat sözcüğü seçilmiştir. Pozitivizmin bir düşünce olarak yaygınlaşması da İTC’nin yayın organı olan Meşveret önemli bir rol oynamıştır.

Auguste Comte, toplumların değişim teorisi olarak, bir tarih felsefesi olarak meşhur üç hal yasasını formüle etmiştir; üç hal yani sırasıyla teolojik-metafizik-bilimsel olarak adlandırdığı aşamaları, toplumların halleri olarak belirtmiştir. Bu üç hal yasasının kuşkusuz karşılığı metafizik karşıtlığı ve onun da pratik de laiklik olmuştur. Pozitivizmin İTC içinde en önemli temsilcilerinden birisi de Cemiyet’in ideologlugunu üstlenmiş olan Ziya Gökalp olmuştur. Ziya Gökalp’i pozitvizmle ve masonlukla tanıştıran aynı isimdir : Abdullah Cevdet. Abdullah Cevdet keskin bir din düşmanlığını en radikal bir biçimde sergileyerek, ölümünden sonra cenaze namazının kılınıp kılınması sorun olan birisidir. Ziya Gökalp’in intihar girişimiyle, Beşir Fuad’ın (o da masondur) intihar girişimi arasında inanç sistemleri bakımından bir paralellik bulunabilir. Bileklerini kestikten sonra son ana kadar hissetiklerini yazıya döken Beşir Fuad, veda mektubunu da, "Ey Hakim" diye hitapla başlayacak kadar saygı duyduğu Ahmet Mithat Efendi’ye (masondur) yazmıştır. Ziya Gökalp’in, Cemil Meriç’in deyişiyle kırıntılarını ithal ettiği asıl isim de -Demokrat’ta yazarken yazılarını zevkle okuduğum- Emil Galip Sandalcı’nın adaşı Emile Durkheim olmuştur.

"En büyük özelliği çok az konuşması… Her toplantıda hiç kımıldamadan oturur, dinlermiş. Ağzını açmazmış. Sonra ve bazan bir terleme başlarmış. Terleme, Ziya Gökalp’in konuşacağının işareti olurmuş. Zira Gökalp, her zaman, konuşmadan önce sıkıntıdan terlermiş. Ziya Gökalp az konuşmasıyla ve teorisyeni olduğu İttihat ve Terakki’nin zilediği politikaya hiç karışamadn büyük düşünür koltuğunu korumuş."(Yalçın Küçük, Bilim ve Edebiyat, s.186)
Gençliğindeki intihar girişimin izini ömür boyu taşıyacak olan M. Ziya Gökalp, Diyarbakırlı. Dedesi yörenin ünlü fikir insanlarından birisi. Gökalp’i çok etkileyen babası Tevfik Efendi, memur; vilayetin resmi gazetesinin müdürlüğünü yapmış, istatistiki salname yazmış, Diyarbekir Tarihi isimli bir kitabı var; en son görevi de nüfus işlerini idare etmek. Annesi Zeliha Hanım da eşraftan bir ailenin kızı. (Ali N. Göksel, Ziya Gökalp : Hayatı-Eserleri, Aktaran: Mehmet Karakaş, Türk Ulusçuluğunun İnşası, s.166)

"Bir akşam eve geldiğimde babamı çok üzgün buldum. Beni görünce ‘Gel dedi. Sana çok kderli bir haber vereceğim. Çok ağlayacaksın!… Çünkü sizin en büyük hocanız ve ulusun da en büyük adamı olan Namık Kemal vefat etti’… ‘İşte sen bu adamın arkasından gideceksin ! Onun gibi vatanperver onun kadar hürriyetperver olacaksın !… Bu sözler bende o kadar etkili oldu ki, o zamana kadar bende olmayan yeni bir mefkure melekesi yarattı. Çünkü bu andan itibaren şuurlu bir hürriyetperver, uyanık bir vatansever gibi düşünmeğe; hürriyet, vatan, ulus mefkurelerini her şeyin üstünde görmeye başladım."(Ziya Gökalp, Felsefi Vasiyetler; Aktaran : Mehmet Karakaş, s.167)

Namık Kemal ile Nazım Hikmet akrabadır. Bunu açacağız. Ahmet Mithat, Namık Kemal ve Ziya Gökalp’in ortak bir paydaları da hepsinin mason olması. Ahmet Mithat Efendi’nin bir de melami olduğunu biliyoruz. (Toplumsal Tarih, Ocak 2002)

Şimdi ilginç bir akrabalık bağına geçeceğiz. İlginç bağlantıların çoğunu Aksiyon’da yazan Cemal. A. Kalyoncu’dan öğreniyorum zaten, VIP Turizm Genel Müdürü Rana Pirinçcioğlu bakın ne anlatıyor : "Diyarbakırlı toprak ağası Ali Ağa'nın oğlu, 1. ve 2. Meclis üyesi, 1922—25 arasında Bayındırlık Bakanlığı yapmış Fevzi Pirinçcioğlu'nun (aile pirinç ektiği için bu soyadını almıştır) torunu olan Yasemin Pirinçcioğlu'nun babası da Ali Fethi Bey'dir. Ziya Gökalp, Süleyman Nazif ve Cahit Sıtkı Tarancı (halasının oğlu) ile kuzen olan Arif Fevzi Pirinçcioğlu'nun Çerkez eşi Nazime Hanım'dan, Ali Fethi ile birlikte yedi çocuğu gelir dünyaya. Çocuklarından Vefik Pirinçcioğlu, 12 ve 13. dönem Diyarbakır ve Kahramanmaraş milletvekilliğinin yanında, 1963—64'teki İnönü kabinesinde de devlet bakanlığı görevi üstlenir. Hiç evlenmeyen Vefik, Nedim, Nezihe, Remziye (Fikri Alpay ile evlenir), Hikmet (o da yine TBMM'nin ilk üyelerinden Mazhar Germen'in büyükelçi Şefik Fenmen ile Yüksel dışındaki çocuğu Türkan Hanım'la evlenir. PR yapan Nilgün Pirinçcioğlu çiftin oğlu dışındaki diğer çocuğudur.) ve Kadriye (Kadriye Hanım da Ticaret Bakanlığı yapmış Vedat Dicleli ile evlidir. Gaye ve Sina adında iki çocukları vardır.) Hanım'dan sonra doğan Yasemin Hanım'ın da babası Ali Fethi Bey, dolayısıyla kardeşlerin en küçüğüdür. Ali Fethi Pirinçcioğlu, daha sonra eşi olacak Hayrünnisa İnci(Arkan)'yle üniversite yıllarında tanışır: "Zannediyorum imtihanda tanışıyorlar. Annem Üsküdar Amerikan, babam Robert Kolej mezunu. Annem çok güzel bir kadın. Fakat okula gittiğinde makyajsız, saçlarını geriye doğru sarkıtıyor, gayet sade. Fakat babam daha sonra bir yere davet ediyor onu. Annem süsleniyor ve gidiyor. Babam, annemi tanımıyor." Sultan Süleyman'ın torunu Hayrünnisa İnci Hanım ise, Dr. Ekrem ve Saadet (Arkan) çiftinin iki kızından biridir (diğeri de Kırlangıç zeytinyağlarının eski sahibi Sevinç Özer'le evlenen ve Kazım ile Ekrem adında iki çocukları olan Gülören Hanım'dır). Yasemin Pirinçcioğlu'nun anneannesi Saadet Hanım aslen Rodoslu'dur. Tütün rejisinin başında bulunan Bayramzade İzzet ve Vus'at çiftinin çocuğu olan Saadet Hanım'ın kızkardeşi, Durmuş Bey'le evlenen ve sanayici olarak tanıdığımız Selçuk ile Selman Yaşar'ın da annesi olan Hikmet Yaşar'dır. Saadet Hanım'ın bir diğer kardeşi ise, Sultanahmet'teki İktisadi ve Ticari İlimler Akadamesi'ni kuran ve ilk ticaret ansiklopedisini yazan kişi olan İsmet Alkan'dır. Vecahat Hanım ise, Dr. Mazhar Paşa'nın torunu ile evlenip Oranus soyadını alan Saadet Hanım'ın başka bir kardeşidir. 'Ben kimim?' sorusunun peşinde Osmanlıca da öğrenen Yasemin Pirinçcioğlu'nun en ilginç bağı şüphesiz, annesi Haynünnisa İnci Hanım'ın babası Dr. Ekrem Bey tarafından varılan aile bağlarıdır. Yasemin Pirinçcioğlu'nun büyükbabası Dr. Ekrem Arkan'ın annesi Mevhibe Hanım Kazasker Neşet Molla'nın kızıdır. Ekrem Bey'in büyükamcası da Şeyhülislam Cemalettin Efendi'dir: "Ben 18. batından Sultan Süleyman'ın torunuyum. Elimdeki vakıflarda kayıtlı olan şecerede Hz. Ali'ye kadar da ulaşıyoruz (Aile Hz. Ali'nin soyuna, Yasemin Hanım'ın annesi İnci Pirinçcioğlu'nun babaannesinin annesi Afife Hanım vesilesi ile dayanmaktadır. Afife Hanım yukarıda adı geçen Kazasker Neşet Molla'nın eşidir). Onu çok iyi biliyorum. Biz Hürrem Sultan'ın oğlu Şehzade Mehmet eşrafından geliyoruz. Ailede matematikçiler var. Gelenbevi ailesi. Çok dallanmış bir ağaçtan bahsediyorum. Biz çocuklar 18. batın oluyoruz. Bizim çocuklarımız da 19. batın." Dr. Ekrem Bey'in de mensup olduğu Gelenbevi ailesi daha önceki hayat hikayelerinden de hatırlayacağınız gibi, Nazım Hikmet ve Mehmet Ali Aybar'ları da içine alan çok geniş bir ailedir. Dr. Ekrem Arkan'ın Ticaret Bankası Genel Müdürlüğü yapan Necmi, doktor Baha ve üniversitede müderris Dr. Ziya Bey'le evlenen Nesibe Hanım dışında bir kardeşi daha olur. İsveç ve Almanya'da mimari tahsili almış Seyfi Arkan (Ailenin önceki soyadı Gelenbevi'dir. Ancak Atatürk Seyfi Bey'e Arkan soyadını uygun görür) Atatürk'ün Florya'daki köşkü ile İnönü'nün köşklerini yapan kişidir. Kültür şoku İşte böylesine iki aileden gelen Ali Fethi ve Hayrünnisa İnci evlendiklerinde yıl 1949'dur. Hayrünnisa İnci Hanım, 1946'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi Bölümü'nü bitirmiş ve Halide Edip Adıvar'ın yanında asistandır. Ali Fethi Bey de Abdi İpekçi, Necati Zincirkıran, Feyyaz Tokar'larla birlikte, devrin en popüler gazetecilik branşı olan Beyoğlu muhabirliği yapmaktadır Cumhuriyet gazetesinde: "Vefik amcam Nadir Nadi ile Lozan'dan sınıf arkadaşı idi."

Röportaj yapılan Yasemin Pirinçcioğlu’nun dedesi Arif Fevzi Pirinçcioğlu’nun babası ile Ziya Gökalp’in annesi kardeş. Arif Fevzi Bey, Ziya Gökalp’in dayısının oğlu. Anlatıma göre, Arif Fevzi’nin babasının kız kardeşlerinden, diğer üç kız kardeşten olan çocukların birisi Cahit Sıtkı Tarancı, diğeri Ziya Gökalp ve Süleyman azif. Demek ki, Cahit Sıtkı, Süleyman Nazif ve Ziya Gökalp üçü teyze çocukları. Yasemin Pirinçcioğlu’nun annesinin, geçenlerde ölen Halide Edip’in asistanı da olan Hayrunisa İnci Hanım’nın teyzesi Selçuk Yaşar’ın annesi. Yani, Hayrunisa İnci Hanım’la, Selçuk Yaşar teyze çocukları. Hayrunisa İnci Hanım yakın zamanlarda vefat etti ve Teşvikiye’den kalkan cenaze Zincirlikuyu’ya gömüldü. ( )

Pirinçcioğlu’nun anlattıklarında ismi geçen Vefik Pirinçcioğlu, Varlık Vergisi’nin başındaki kişi Varlık Vergisi’nin başındaki Pirinçcioğlu ismiyle ilk kez Reşat D. Tesal’ın kitabında karşılamıştım, konuyu dağıtma pahasına (dağıtmadan bu zinciri anlatmak mümkün değil zaten) Tesal ve bağları açısından için bir parantez açmam gerekiyor.

****
"Selanik’ten İstanbul’a- Bir Ömrün Hikayesi" Reşat D. Tesal’ın otobiyografik kitabı, İletişim Yayınları tarafından 1998’de yayınlanmış. Yazar’ın çocukluğunun geçtiği Volos ve Selanik’le başlıyor. Gerçekten çok ilginç ve değerli bilgiler, o döneme ait çok az bilinen ve yazılan şeyler içeriyor. Babası, Ömer Dürrü Tesal, o dönemde milletvekili ve daha sonra da Mübadele Komisyonu Başkanlığı yapıyor. İttihat ve Terakki Genel Sekreteri Mithat Şükrü Bleda Tesal’ın yakınlarından birisi. Reşat D. Tesal, Mübadele sonrası İstanbul’a geliyor. 1927’de O zamanki adıyla Feyziye Lisesi’ne yani şimdiki Işık Lisesi’ne gidiyor. Sınıf arkadaşlarından birisi Zihni Betil. İbrahim Betil’in akrabası. İbrahim Betil’in ismi son zamanlarda daha çok, Egitim Gönüllüleri Vakfı’yla gündeme geliyor, son derece etkili, yetkili tanınmış bu zatın vakfı Şifo Mehmet’in jübilesini yapmıştı. Kim Kim’dir İbrahim Betil için şu bilgiyi veriyor. " BETIL, IBRAHIM, banka üst düzey yöneticisi; 15 Ara. 1944, Istanbul doğ.; Osman ve Rabia (Karakas) B.'in oğul.; evl.: 8 Eyl. 1969, Sedef Inkaya; çocukları-- Senem Betil. Istanbul Robert Kolej mezunu. 1971-73 Proje Uzmanı Türkiye Sınai Kalkınma Bankası; 1973-81 Genel Müdür Plastam A.Ş.; 1981-85 Genel Müdür Pamukbank T.A.Ş.; 1986-87 Genel Müdür Iktisat Bankası Türk A.Ş.; 1987-- Genel Müdür Garanti Bankası."
Ünlü Ceza Hukukçusu Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer de, Reşat D. Tesal’ın kızkardeşiyle evli. Ünlü Mimar Hayati Tabanlıoğlu’nun da Reşat D. Tesal’ın bacanağı olduğunu öğreniyoruz. Tabanlıoğlu, İstanbul AKM, Yeşilköy Hava Limanı, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Milliyet Binası gibi bazı projelerin mimarı. Reşat D. Tesal, İsviçre’de hukuk okuyor, sonra yargıçlık, üst düzey banka yöneticiliği, üniversitede öğretim üyeliği, 1980’ de İktisadi Ticari İlimler Akademisi Dekanlığı gibi mevkilerde bulunuyor. Tesal’ın elbette bir de masonluğu var ve kitabının sonunda, Tanrı yerine masonların kullandığı ünlü deyimle Kainatın Ulu Mimarı diyor. Kışları İsviçre’de, yazları ise Büyükada’da yaşayabilecek, çocuklarını kendi gibi yurt dışında okutabilecek bir hayat standartına sahip. Reşat D. Tesal’ın akrabalarından birisi, kuzeni, Mehmet Ali Balin. Hariciyeci Balin’le, 6-7 Eylül olaylarını incelerken karşılamıştık.

Reşat D. Tesal, kitabında kendisinden sonra bir kızkardeşinin kendi gibi Işık Lisesi’nde okumasının, diğer kız kardeşinin de (Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmeze’ın eşi olan) Şişli Terakki’de okumalarından başka, üvey annesinin de Selanik’te Terakki Mektebi’ne (Şişli Terakki Lisesi ) gitmesinin mutlu bir tesadüf olduğunu yazıyor. Terakki Vakfı’nın sitesine girip bakıyoruz ki, H. Merih Tesal (Sulhi Dönmezer’in eşi) 1948 mezunu olup babasının ismi de Ömer Dürri yazıyor. Kitapta Dürrü diye geçiyor. Reşat Bey, Adalet Bakanlığı’nda sıkılıyor ve imdadına Prof. Dr. Faruk Erem yetişiyor ve İş Bankası İstanbul Hukuk Müşavirliği’ne geçiyor. Oradan da sıkılıyor ve Akademi’ye geçmesi için kendisine Prof. Dr. Reşat Kaynar teklifte bulunuyor. Reşat Kaynar, Şişli Terakki 1964 mezunu Hüseyin Yavuz Kaynar’ın babası oluyor.

Reşat D. Tesal’ın ağabeyi Necip Tesal da, Mustafa Kemal’in sağ kolu ve yakınlarından Nuri Conker’in kızıyla evleniyor. Akrabalık bağı evlenmeden önce de var zaten, Nuri Conker, Tesal’ların dayılarının eşinin dayısı oluyor. Nuri Conker ismini açmak gerekiyor :"Mustafa Kemal’in en eski arkadaşlarından ikisi, Selanik’te ilkokuldan tanıdığı Nuri (Conker) (1882-1937) ve Manastır’da İdadi’de tanıdığı Ali Fethi’dir (Okyar). Nuri, Enver’in 1914’te kurdurduğu istihbarat örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın ilk yöneticisi olan Süleyman Askeri’nin (ö:1914) kayınbiraderiydi." J. Zürcher, Milli Mücadelede İttihatçılık, s.85) Larousse, Nuri Conker için aynen şöyle demiş : "Atatürk’ün akrabası ve en yakın arkadaşıydı" Nuri Conker ile Mustafa Kemal aynı ilkokula gidiyorlar. Mustafa Kemal ile Nuri Conker yakınlığı İş Bankası’nda da önemli oluyor.

"Banka içinde, kendilerini iş hayatının göbeğinde bulan Kurtuluş Savaşı temsilcileri de iş hayatının tadına kolayca varacaklardır. Celal Bayar liderliğindeki Muammer Eriş, Siirtli Mahmut, Kılıç Ali, Recep Zühtü, Salih Bozok, Nuri Conker, Cevat Abbas gibi kişiler İş Bankası Grubu olarak tanınacak ve bu grubun adı affarisma tartışmalarında sık sık geçecektir." (Avcıoğlu, s.249) "Daha sonra İttihatçıların İtibar-ı Milli Bankası’nı da yutacak olan İş Bankası 1924 yılında 1 milyon sermeye ile kurulmuştur. Fakat ödenmiş sermaye 250 bin lira idi ve bu para Atatürk tarafından verilmiş. Öteki kurucular, hemen hemen hiç para ödemeden, büyük bir gelişme gösterecek olan bu bankanın ortakları olmuşlardır" (Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, s.248) "Atatürk’ün 250 bin lirası, Hindistan Müslümanlarının Kurtuluş Savaşı sırasında yaptıkları 500 bin liralık yardımın yarısınından oluşuyordu." (Mustafa Sönmez, Kırk Haramiler, Türkiye’de Holdingler, s.198)

Banka’nın kuruluş fikri Mustafa Kemal’in kayınpederi Muammer Bey’den geliyor ve Celal Bayar vasıtasıyla banka kuruluyor. Celal Bayar, Muammer Bey’den para da almadan ortak yapıyor. Bankanın yönetim kurulu üyeleri arasında Kılıç Ali (Altemur Kılıç’ın babası) , Nuri Conker ve Salih Bozok da var.

***********

Ünlü boya markası DYO’nun açılımı Durmuş Yaşar Oğulları’dır. Durmuş Yaşar, bugünün Yaşar Holding’inin kurucusu. Durmuş Yaşar, Rodos’ta doğmuş ve ticarete orada başlayıp, sonra yerleştiği İzmir’de devam etmiş. Bilderberg 1975’te Selçuk Yaşar’a ait olan Altın Yunus Oteli’nde (İzmir/Çeşme) toplandı. Şimdi burada Bilderberg için bir parantez açmak gerekiyor çünkü çok önemli.

Dünyayı yöneten güçlerin en altında masonlar bulunuyor, masonlar, masonluk biliniyor; onun üstündeki grupları hiyerarşik sırasıyla yazalım : Bilderberg Group (B.B.) : Kuruluşu 1954, Trilateral Commission ( T.C) : Kuruluşu 1971, Commission of Foreign Relation (C.F.R) : Kuruluşu 1921. Bilderberg’in kurucu eski bir Nazi olan Hollanda Prensi Bernhard. Bilderberg ismi, Mayıs 1954 tarihinde ilk toplantının yapıldığı bu kişiye ait olan Arnhem yakınlarındaki otelin isminden geliyor. Bu Nazi eskisi Lockheed Rüşvet Skandalında baş aktörlerden birisi olarak gruptan ayrıldığı 1976 tarihine kadar da her toplantıda var zaten. Toplantılarda, siyasetçi ve önemli kapitalistler, kapitalist kuruluş başkanları, finans dünyasının önemli isimleri, diplomatlar ilk göze çarpanlar. Toplantılarda, emperyalizmin siyaset ve ekonomi sorunları, dünyadaki siyaset ve ekonomik durum, gelişmeler irdeleniyor ve bunlara emperyalizmin çıkarları doğrultusunda kararlar alınıyor. Toplantılara bir de gelecek için "umut" veren isimler çağırılıyor, bunlar emperyalizmin görücülüğünde kendilerini tanıtıyorlar. Bilderberg’e bu açıdan katılanların kısmeti açılıyor ve birden yükseliyorlar. Örneğin, Tony Blair 1993’te Yunanistan’daki toplantıya katılıyor, ardından 1994’te parti lideri, 1997’de de başbakan oluyor. Bill Clinton, 1991-Almanya toplantısının ardından 1992’de başkan oluyor. Böyle örnek çok : Romano Prodi, Jack Santer, George Robertson vs. Normalde bir gündem var, ama son gelişmelere göre gündem değişebiliyor. Bir otel tamamen kapatılıyor, özel hizmetliler var, silahlı koruyucular kimseyi otele sokmuyorlar. Gizlilik en büyük ilke, kim ne konuştu, bunu yazmak, açıklamak yasak. Galatasaray’ın eski Başkanı Selahattin Beyazıt bu grubun Türkiye ayağı. Demirel, Ecevit, Mesut Yılmaz ve daha çok önemli kişiler bu toplantılara katılmışlar. Bu toplantıların 2002’de yapılanına Kemal Derviş, Özden Sanberk ve Murat Özaydınlı katıldı. Talat Turhan’ın kitaplarından ( ) ya da Orhan Gökdemir’in bir araştırmasından Bilderberg ve katılımcıları hakkında bilgi alınabilir. İnternet’te çeşitli sitelerden tarayarak 2000’den 1991’e kadar toplantılara Türkiye’den katılanları buldum liste şöyle :

2000 : TR, Çolakoglu, Nuri; Chairman and CEO, NTV TR, Kayhan, Muharrem; Vice-Chairman of the Board, Söktas, Former President, Tusiad 1999TR - Erçel, Gazi - Governor, Central Bank of Turkey. TR - Ergin, Sedat - Ankara Bureau Chief, Hürriyet. (Cumhuriyet ve Hürriyet’in Washington eski temsilcisi. Hüsamettin Özkan’a kefil oluyorum demişti.) TR - Kirac, Suna - Vice Chairman of the Board, Koc Holding A.S.( Vehbi Koç’un kızı)TR - Yücaoglu, Erkut - Chairman, Tusiad. 1998TR - Bayar, Ugur - Chairman, Privitization Administration (Mehmet Ali Bayar’ın kardeşi)TR - Cem, Ismail - Minister of Foreign Affairs TR - Gezgin Eris, Meral - President IKV (Economic Development Foundation) (İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı) TR - Kirac, Suna - Vice Chairman of the Board, Koc Holding A.S.1997TR. Beyazit, Selahattin. Director of Companies. TR. Bilgin, Dinc. Chairman of the Board, Sabah Yayincilik A.S TR. Ercel, Gazi. Governor, Central Bank of Turkey. TR. Erguder, Ustun. Rector, Bosporus University. 1996 Beyazit, Selahattin. Director of CompaniesErcel, Gazi. Governor, Central Bank of Turkey. Gonensay, Emre (Turkey) Minister for Foreign Affairs 1995 Beyazit, Selahattin. Director of CompaniesHikmet Cetin Dep Pr Min Turkey1994 Beyazit, Selahattin. Director of Companies (TR) Ali Hikmet Alp, ambassador, permanent representative of Turkey to the CSCE. (TR) Rahmi M. Koc, chairman of the board of directors, Koc Holding A.S.1993 Beyazit, Selahattin. Director of CompaniesTR, Talat S Halman; Proffessor of Near Eastern Languages and Literature, New York University (12 Mart’ın Kültür Bakanı, Mevlevi, Defne Halman’ın babası)1992 listesini bulamadım..1991Selatti Boyazit Vhit Halefoglu (Minister of Foriegn Affairs) ugay Ozceri (Minister of Foregn Affairs) (Tugay Özçeri olacak)
****

Gökalp’in Diyarbakır’ı dönemin sürgün yerlerinden birisi olduğu için, dönemin pek çok muhalifi de burada toplanmış durumda. İstanbul’dan, merkezden uzak bu şehir adeta Doğu’nun Selanik’i durumunda ve etnisite olarak da heterojen bir yer. Gökalp, Diyarbakır Vilayeti Maarif müfettişliği yapıyor, İttihat ve Terakki Diyarbakır Şubesi’ni kuruyor, Peyman gazetesinde yazıyor, 1909’da Selanik’te yapılan İTC kongresine üye olarak katılıyor, 1910’da İTC’nin Selanik İdadisi’nde sosyoloji dersleri vermeye başlıyor, 1911’de Gökalp ismini kullanmaya ve Türk Yurdu’nda yazmaya başlıyor ve 1912’de İstanbul’a yerleşiyor. 1919’da Ermeni Kırımı suçlusu olarak Malta’ya sürgün gönderiliyor. Mustafa Kemal’e dilekçeler veriyor, 1923’te milletvekili yapılıyor, CHF’nin dokuz umdesinin hazırlanmasında çalışıyor. (Hamit Bozarslan, M. Ziya Gökalp, Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi)

Ziya Gökalp, kendisini Emile Durkheim’in şakirdi olarak tanımlıyor. İlk sosyoloji çevirisi kitap 1912’de yayınlanan Emile Bougle’nin kitabı ve İlm-i İçtihad nedir ismini taşıyor. Kitabın çevirmeni de tanıdık bir isim : Mustafa Suphi. Kitap, Durheim’in sosyolojisin tanıtan ilk kitap. (Zafer Toprak, Osmanlıda Toplumbilimin Doğuşu, Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, s.312) İlk "telif" sosyoloji kitabı da Ziya Gökalp’in ders notları; bu da tamamen Durkheim’in sosyolojisi ve Durkheim’in sosyolojisinin temel kavramı, opus magnumu olan "toplumsal işbölümü" (aynı zamanda doktora tezi) de Dr. Abdullah Cevdet tarafından çevrilmiş.

Durkheim, toplumu anlamak için üretim ilişkilerini merkeze alan Marx’a karşı toplumsal bilinci öne çıkarır. Durkheim’e göre, toplumsal bilinç, bireylerin inanç ve duygularının bütünüdür; ancak toplumsal bilinç bireylerin geçiciliğinden bağımsız olarak kalıcıdır, bu bilinç toplumda kendiliğinden vardır. Herkes toplumsal görev ve sorumluluklar yüklüdür, aksi takdirde toplumsal bilinç zayıflar Durkheim’e göre.Ziya Gökalp’te bu toplumsal bilinç, şuur olarak bir ülküdür ve millet oluşmasının da temel dayanağıdır.

Dönemin etkin dergisi Yeni Mecmua’da Moiz Kohen’le (Tekin Alp) birlikte yazan Ziya Gökalp, dönemin ideolojisini yansıtan solidarizmin (dayanışmacılık, bağlılık) de yine Moiz Kohen’le birlikte yerli versiyonunun da en büyük teorisyenleri. Solidarizm; sınıf çatışmaşarına yer vermeyen, özel mülkiyetin ve hür teşebbüsün önemine inanan ama ekonomiye devletin müdahalesinin de gerekli olduğunu savunan, laikliği düstur olarak kabul eden bir öğreti. Cumhuriyet’in "imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir milletiz" vecizesi solidarizmin şiar haline gelmiş, formüle edilmiş hali. Toplumsal işbölümü, meslek farklılıkları var, bu başta yazdığımız organik bir dayanışma, "sınıf yok meslek var , hak yok vazife var, fert yok cemiyet var. Durkheim’in bireyi de Gökalp’te kayboluyor ve tam anlamıyla totaliter bir yapı tasavvuru var. Söylediğ söz aynen şöyle : "Dahiler ve kahramanlar dışındaki fertler büyük bir kıymeti hazi değildir." Ziya Gökalp’in kıymeti haiz olarak gördüğü ve en çok methiyeler düzdüğü kişiler de Talat Paşa ve Mustafa Kemal.

Gökalp’in birinci şiarı olan Türkleşk, ırk temeline dayanmayan ama Durkheim’in söylediği tazda, toplumsal bilincin unsuru olarak, bireylerden bağımsız bir "hars" olarak, toplumun değişmez ortak bilinciydi. Bu bilince sahip olmayan örneğin Ermenilerin kırılmasını da bu yüzden canı gönülden desteklemiştir. Gökalp’in modelinde kavimler ve etnik unsurlar millet sayılamayacağı ve bu ayrılık toplumsal bilinç modeline göre Kürtler de asimile edilmeliydi. Durkheim’de toplumsal bilinç için antik çağa gidiş varsa, Ziya Gökalp’te de Orta Asya Türklerine gidiş vardı. Gökalp’in bu geri gidişinin bir modelini de Mussolini, Roma’ya dönerek gerçekleştirmiştir. Ziya Gökalp’in fikirleri, aynı zamanda kitabının da adı olan Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak olarak özetlenebilir. İslamlaşmaktan kastedilen ise şuydu : Toplumsal bilincin unsurlarından biri olan din devlete itaati gerektiriyordu ve din avam tabakanın unsuru olarak işlevsel bir araçtı, denge unsuruydu, dolayısıyla gerekliydi; bu yüzden bugün örneğini yaşadığımız bir din yaklaşımı vardı. Gavura karşı dini kullanmak gerektiğinde en dindar müslüman gibi davranmak. Devletin belirlediği tek bir din modeli dışında kalanlara, örneğin Aleviliğe yer vermemek. Gökalp’in tasavvuru olan ulus-devlet adım adım gerçekleşti; sınıf değil meslek ayrımı, dinler değil din, laikçi-inanç hürriyeti olmayan, milletler değil-Türk Milleti, Batılı değil-Batıcı, vatandaşın devlet için varolduğu, hak değil vazifenin olduğu, bireyin bir değerinin/hakkının olmadığı…

Platon’un modelindeki üstün insan olan filozof-kral (Osmanlıda Allahın yeryüzündeki gölgesi Padişah) bu modelde "dahi ve/veya" kahraman olarak yine hikmetinden sual olunmayan ama bu kez gücünü dünyevi meziyetlerinden alan bir tiran olmuştur.

Hiç yorum yok: